
Belki de anneannem Bulgaristan göçmeni olduğu için bu kadar etkilendim Dedem ve İnsanları’ndan. Bakmayın Ege’de zaten elinizi çarpsanız, birileri hep bir yerden kopartılmış hep birileri bir yerlerden gelmiş. Girit’ten, Selanik’ten, Bulgaristan’dan…. Küçüklüğümden beri ben sorarım anneannem anlatır. Hala sayabiliyor Bulgarca 10’a kadar kırık dökük hatırladığı Bulgarcasıyla. Bir fotoğraf gibi anlatıyor, evini, bahçesini, bahçedeki ağaçları, sokağını… Hala istiyor gidip görmek. Çok değişmiş öyle söylüyorlar diyor, üzülüyor. Onlarınki mübadele değil aslında. Bulgaristan bağımsızlığını ilan edince oradaki Türklere yapılan baskı artıyor, onlar da vatanımıza dönelim diyorlar. Muhacir işte. Ya da halk dilinde macır. Mavi gözlü, açık tenli güzel insanlar…
Dedemin İnsanları ise mübadele üzerine kurulmuş, yine bize bunu bir çocuk gözünden anlatan bir film. Tahmin edildiği gibi çatısı ağlatmak üzerine kurulmamış. Hikaye zaten o kadar acıklı ve dokunaklı ki, benim çoğu yerlerde süzülüverdi gözyaşlarım. Belki dedemi hatırladığım için, belki Çetin Tekindor çok güzel bir dede olduğu için, belki de Ege’de geçtiği için, belki de Egeli olduğumu iliklerime kadar hissettiren bir film olduğu için. Bilemedim.
Filmin hikayesine gelirsek Mehmet Bey, yaşadığı yerde sevilen saygın, efendi, kibar, nazik adam gibi adam. Mübadele zamanı Girit’ten göçmek zorunda kalmışlar. Burada ne kadar güzel bir hayat kursa da kalbinin bir yarısı hep orada kalmış. Şişelerle mesaj gönderiyor her gün bıkmadan belki bir gün geri cevap gelir diye. Ozan ise torunu. Arkadaşlarının gavurun torunu demesinden bıkmış. O yüzden dedesinin Girit’ten kalma tarafına tepkili.
Aile ise tipik Egeli. O sofralar, muhabbetler, içki içme adabı. Kadının da sofra da içkisiyle muhabbetiyle bulunması. Sofraların o neşesi. Değişen siyasi rüzgarla, değişen ilişkiler, hayatlar.
“Issız adam da film miydi yea” önyargısından çok çok uzakta bir film. 2-3 izleyemediğim dışında sıkı bir şekilde takipçisi olduğum Çağan Irmak’ın belki de en iyi filmi diyebilirim. Çağan Irmak o kadar ince eleyip sık dokuyor ki o hayatı tüm gerçekliğiyle verebilmek için. Kullanılan pikede, tabakta, küçücük bir eşyada bile görebiliyorsunuz o özeni. Hele de Egelilik bir şekilde varsa içinizde, kaçırmayın hemen gidin!
Çetin Tekindor: Çok acaip bir duygu ama ben bu adamı sanki dedemmiş gibi seviyorum. O kadar inandırıcı o kadar gerçek ki oyunculuğu. Yurtdışında olsa bambaşka yerlerde olurdu kesin. Oyunculuğunun son noktasında bence. Diyecek bir şey yok.
Hümeyra: Kısacık rolüyle yine harikalar yaratıyor. Bayılıyorum bu kadına!
Yiğit Özşener: Ailesini seven, işinde son derece dürüst bir adam. Bence filmde çok da güzel olmuş. Bu adamı seviyorum.
Gökçe Bahadır: Doğu ya da Karadeniz şivesi kadar baskın bir tarafı olmasa da Ege şivesi zordur. Yapamayan belli olur. Bence güzel kotarmış Gökçe Bahadır.
Sacide Taşaner: Fatmagül’ün Suçu Ne dizindeki sinir bozucu rolü yüzünden mesafeli yaklaşsam da gayet de iyi oynamış 🙂
Zafer Algöz: O kısacık rolüyle kendisinden nefret edilmesini sağlayacak kadar gerçek. Helal olsun!
Mert Fırat: Mehmet Bey’in kapılara sığmayan babası. Girit’ten göçmüş. Sanki o rolde Mert Fırat’tan başkası olmazmış gibi çok garip.
Ezgi Mola: Çocuğunu kaybettiği andaki rolüyle tüylerimi diken diken ederek gözümden yaş getiren kadın.
Durukan Çelikkaya: Bu çocuk ileride baya iyi yerlere gelir diye düşünüyorum. Karakteri gereği film boyunca kendisinden nefret ettim. Ama o duyguyu gerçekten çok güzel verebilmiş.
“Çırak Tahsin”: Gerçek ismini bulamadım ama kendisine ba-yıl-dım!
Etiketler:çağan ırmak, çetin tekindor, bulgaristan, dedemin insanları, durukan çelikkaya, ege, ezgi mola, gökçe bahadır, hümeyra, mübadele, mert fırat, muhacir, sacide taşaner, yiğit özşener, şive